Bu sayfaya kadar biochar’ın özellikle organik tarım çerçevesindeki anlam ve önemine, yani tarım kömürü olarak kullanımına odaklandık ama iklim felaketine karşı da müthiş bir çözüm olduğunu ve üstelik alternatifsiz olduğunu döne döne anlattık. Aralara serpiştirdiğimiz küçük notlarla başka yararlarına da dikkat çektiğimiz olduysa da, artık son bölüme gelirken, şu meşhur 52 kullanım alanını toparlayalım ve eğer gelecekte hak ettiği değeri bulur ve dört başı mamur bir biochar sektörü haline gelirse, ekonomide oynayabileceği rolü de eksik bırakmayalım ve hepsine şöyle bir değinmeden kapatmayalım dedik.
Dr. TLUD’un web sayfasındaki referanslarda geçen bir makalede tek tek sayılan 52 kullanım alanına baktığımızda, biochar üretiminin ve kullanımının ekonomide ne denli muazzam bir yeri olduğunu görüyoruz. Bu yararları tek tek işlemek için inanın, muhtemelen elinizdeki kitap gibi en az onlarca ciltlik bir çalışma gerekir ve yazarın haddini fazlasıyla aşar. Her gün yeni yeni özellikleri keşfedilen, çok özgün ve özellikli bir malzemeden söz ediyoruz. Tüm bu yararlarını araştırmak, ülke sanayinin hizmetine sunmak ve de kamuoyuna yansıtmak üzere keşke bizde de bir biochar enstitüsü kurulsa ve en az bir kaç üniversitenin bünyesinde ar-ge faaliyetleri gösterse ne iyi olur. Çünkü günlük kullanımda biochar ne yazık ki, birçok sektörde henüz hak ettiği ölçüde yer alabilmiş değil. Oysa biliyoruz ki, bu mucizevi malzemeyi ne kadar çok kullanırsak, ekonomik yararları bir yana, o ölçüde karbon tutulumu sağlayacak; ve karbon tutulumunun iklim üzerindeki çok önemli etkisi sayesinde biochar’ın yararları katlanarak artacak.
Demem o ki, biraz hızlanmamız lazım. Madem ki yüzyıllar sonra bir şekilde değerini farkettik, o halde gereğini yapmamız lazım. “Kara altın” diye niteleyebileceğimiz bir yenilik karşısında, yenidir diye hani belki biraz temkinli olmak tamam da, bence o kadar da çekingen durmamamız lazım.
Biochar’ın iklim sorununun çözümüne muazzam katkısı bilinmesine karşın, özellikle endüstriyel biochar’ın batıda nispeten maliyetli bir ürün olması nedeniyle, tarımda kullanımına sanki biraz mesafeli yaklaşıldığını görüyoruz. Belki de bu yüzden, biochar kullanımının olabildiğince optimize edilerek daha çekici hale getirilmesi kaygısıyla basamaklı kullanımının teşvik edilmesini destekleyen fikir ve yorumların taraftar bulduğu da malum.
Kastetikleri şu: biochar’ı önce değerli bir alanda kullan, ama sonra, işini görüp biochar kullanım dışı kaldığında, onu bir başka alanda yeniden kullan; yani biochar o kadar değerli ve o kadar maliyetli ki, değerini bil ve biraz daha ekonomik kullan, farklı alanlarda ve tekrar tekrar kullan. Örneğin: eğer tarımda kullanacaksan yani toprağın altına koyacaksan önce arıtma gibi veya inşaat gibi başka faaliyetlerinde kullan, iyice değerlendir, birincil kullanım ömrünü tükettikten sonra, ikincil kullanım sürecinde toprağın altına koy.
Bizdeki turistik halı satıcılarının yüksek fiyatları meşrulaştırmak için olabildiğince abartarak ifade ettikleri o tipik maliyet muhabbetini çağrıştırıyor değil mi?
Açıkça söyleyelim ki, buna katılmak mümkün değil.
Basamaklı kullanım tamam da, bunu ekonomize etmek amacıyla kullanımını kısıtlamaya hayır, zira bu yaklaşım karbon tutulum sürecini yavaşlatır. Ekonomiye öncelik verirken iklim sorunun çözümünü geciktirir. Biochar projelerinde, ekonomi-iklim dengesine daha sorumlu ve vicdanlı yaklaşacak, iklim sorunuyla diğer kullanım alanlarını daha etkin biçimde buluşturacak, daha yapıcı önerilere ihtiyacımız var. Yüzyıllardır ekonomi diye diye doğayı mahvetmiş olan insanlığın, geçmişin günahlarını bir an önce telafi etmeye girişmesine ve iklim sorununu arka plana atmak yerine öne almasına ihtiyacımız var.
Bu konuda ileri sürülen iyi niyetli önerilerden anlıyoruz ki, bu yepyeni alana kamu henüz tam anlamıyla girememiş. Girseydi, biochar kullanımı bambaşka bir boyutta olurdu. Örnek olarak, bizim coğrafi avantajlarımıza sahip olmayıp, bizdeki güneş enerjisi potansiyelinin çok daha azına sahip olan Almanya gibi kuzey ve orta Avrupa ülkelerinde kamu devreye girdiğinde ve konutların çatılarında münferit güneş enerjisi yatırımlarına cazip teşvikler verdiğinde nasıl da güçlü bir etki yaptığını ve yenilenebilir enerji kullanım oranının kısa süre zarfında yüzde kırklara yaklaştığını biliyoruz. Eğer biochar üretimi ve kullanımı da -iklim hatırına da olsa- buna benzer bir teşvik görürse, hiç kuşkunuz olmasın, şahlanır, adeta patlar.
Ama bazılarına göre bunun için belki de sabırlı olmak, biraz beklemek gerekecek; atılacak adımların, yapılacak yatırımların doğru ve yararlı olmasını garanti etmek için bilimsel verilerin biraz daha birikimi beklenecek. Sizce de öyle mi?
Oysa diğer yandan iklim felaketi her geçen gün daha da ağırlaşıyor. İklim sorununu ne yapacağız? Bugünkü bilgimiz ışığında, küresel ısınmaya karşı yegane çözüm ve “yegane biyoçare” olduğu görülen biochar uygulamalarının yaygınlaşmasını, daha ne kadar bekleyeceğiz? Bireysel ekonomilere ciddi bir katkı yapmadığı için, kamu olanca haşmetiyle devreye girinceye kadar, biochar’a sırtımızı mı döneceğiz.
Bence hayır. Bana göre, bireyler de, kurumlar da, ülkeler de boş durmamalı, herkes kendi imkanları ölçüsünde harekete geçmeli. Hiç beklemeden, ar-ge ve kuramsal çalışmaları da elbette ihmal etmeksizin, ufak ufak da olsa uygulama safhasına geçmeliyiz. Bir yandan bilimsel araştırmalar, bilgi ve deneyim birikimimiz, dur durak bilmeden gelişmeye devam etmeli, diğer yandan toplumsal farkındalık da yükselmeye, özel ve kamusal kurumların sosyal sorumluluk projeleri tarafından desteklenmeye devam etmeli. Tünelin ucundaki ışık bence görüldü, yeter ki ilk adımları atmaktan çekinmeyelim, nahoş itirazlar veya eleştiriler gördüğümüzde duraksamayalım. İnandığımız yolda kararlılıkla yürümeye başlayalım.
Ve lütfen, lütfen, lütfen, bu yolda birbirimize çelme atmadan, birbirimizin paçalarına asılmadan, doğaya ve kendimize karşı sorumlu davranarak, kol kola gönül gönüle yürüyelim.
Yukarıda sözü geçen maliyet konusununa gelirsek, makaledeki temel argüman biochar maliyetinin ton başına bin dolar civarında olduğu ve tarımsal uygulamalarda biochar uygulamasının dönüm başına getirisinin dönüm başı maliyetini karşılamadığı noktasında temellendirilmiş.
Ülkemizde de benzer bir maliyet söz konusu. Sadece malzeme maliyeti açısından bakarsak bile, biochar’ın ağırlığının, üretildiği biyokütlenin ağırlığının yaklaşık beşte biri olduğunu, yani düz hesapla yaklaşık beş ton odundan bir ton biochar elde edildiğini dikkate alırsak, bizdeki maliyetin de buna yakın olduğu görülür. Üstelik kendi ormanlarımızdan ziyade Sibirya veya İskandinavya kökenli ithal kereste kullanmamız da bir başka olumsuzluk. Maliyeti düşürmek için tek yol: bence özel veya kamuya ait “atık malzeme” yani bedava kaynaklar kullanmalı; yoksa rekabetçi olmak isteyen biochar üreticileri gizli gizli odun çalacak değil ya!
Bir yeniliğin topluma benimsetilmesi ile onun ekonomik değeri arasında bir ilişki olduğuna katılmamak mümkün değil ama, yukarıdaki maliyet hesabında verilen bu örnek bana göre yanlış, zira biochar tarlaya bir kez uygulanır ve etkisini yıllarca gösterir. Yani bir kerelik masraf ile her yıl tekrarlanan dönüm başına yıllık geliri kıyaslamak hatalı, hatta cahilce ve absurd kaçıyor. Gene de bu fikre saygıyla yaklaşıyoruz ve anlıyoruz ki, makalede biochar’ın yüksek maliyetinden şikayet ediliyor ve çok daha yaygın ölçüde benimsenebilmesi için daha ekonomik kullanımı teşvik ediliyor.
Güzel ama, maliyet sorununa bir finans merkezi olan İsviçre’nin bankalar caddesinden değil de küresel ısınmanın sonuçlarından muzdarip dünya kamuoyu açısından empati ile bakarsak, maddiyattan ziyade iklim sorunlarının yakıcılığının gitgide daha ağır bastığı bir dönemde olduğumuzu yadsıyamayız. Her yıl daha da korkunç boyutlara varan doğal afetlere tanık olan ve dehşete düşen dünya kamuoyu belki de, biochar konusunda sanıldığı kadar ekonomi odaklı davranmayacaktır. Soran var mı? Bilgilendirilmiş onam isteyen var mı?
Aslında bir yandan da, batıdaki yüksek maliyetin ülkemiz için bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Zira batıda biochar’ın endüstriyel üretiminde söz konusu olan büyük maliyetin nedeni esas olarak tesis kurulumunun -yani ilk yatırım finansmanının- maliyetinin yanısıra, işletme maliyeti kalemleri arasında öne çıkan kalifiye işgücü maliyeti. Küçük ölçekli ilkel üretim de onlara pahalı geliyor, çünkü emek yoğun bir üretim süreci oluyor ve malum, batıda emek de pahalı.
Oysa bizde durum farklı; kırsal ortamda emek ucuz olduğundan emek yoğun bir üretimin nispeten düşük maliyetli olması nedeniyle bizde biochar üretiminin çok daha düşük maliyetli olması söz konusu. Bilimsel çalışmalarla da desteklendiğinde, yakın gelecekte ülkemizin biochar üretimi ve uygulamalarında oldukça rekabetçi ve önder ülkelerden biri konumuna gelmesi mümkündür ve unutmayalım ki erken kalkan yol alır. Hele ki terra preta’nın eski sahipleriyle akrabalık bağımızı da düşünürsek, ne diyeyim, bence bayağı yakışır.
Sonuçta, başka ülkelerin hala esirgediği kamu desteği faktörü ile beraber bir kampanya halinde kollar sıvanırsa ve toplum biochar’a gönülden destek verirse, hele ki kompost uygulamalarına entegrasyon sayesinde organik tarım çerçevesinde değerini bilir ve hakkını verirse, neden olmasın, yakın gelecekte ekonomimize ciddi katkılarını da görebiliriz. Yani tam bize göre, tarıma yakın duran ve emek yoğun bir sektör olduğu kanısındayım.
Göreceli ucuz emek sayesinde yüksek verimli üretim koşulları ve rekabetçi maliyetlerle dünya biochar pazarında yüksek pazar payı edinebileceğimiz gibi, yurtiçi kullanımında da özellikle organik tarımda, yüksek katma değerli üretime katkı sağlayabilir. Bu sadece ekonomiye değil, elbette çevre sorunlarımıza da, küresel ölçekte iklim sorununa da katkı sağlar.
Kamunun devreye girmesi ise, ya kamusal yatırımlar şeklinde olur, ya da -eğer tercih buyurursanız- bizdeki gibi “teşvik” adı verilen kamu kaynaklarını özel sektöre “sunma” şeklinde olabilir; ama yok, böylesi olmasın derseniz, kim bilir, belki başka türlü teşvikler de gündeme gelebilir. Örnek mi?
Batıda sivil toplumdan daha yüksek düzeyde destek görmesi amacıyla çevrecilerden gelen bir başka öneri ise “karbon kredileri”. Biochar kullanımın karbon ayak izine katkısını değerlendirmek ve ödüllendirmek üzere bir teşvik mekanizması tasarlanmış: “gelin dünyaya bir iyilik yapın, karşılığında da devlet size para versin” demişler ve bunun mekanizması “karbon kredileri” olarak formüle edilmiş. Herkes iyilik yapıp denize atacak değil ya, parayı cebe atmak varken…!
Karbon kredileri sayesinde, biochar uygulamaları gibi karbon tutulumuna katkı sağlayan yatırımlar kamu tarafından desteklenecek, ister bireysel, ister şirket bazında özel sektör yatırımları, kredi veya vergi düzenlemeleri yoluyla maddi teşvik görecek, böylece iklim felaketine karşı projelere daha geniş bir kamuoyu desteği sağlanmış olacak. Bu maddi teşviklerin kaynağı ise elbette kamu kaynakları; ya başka ne olabilir ki? Bunun için ise kamuoyunun siyasi bir karar vermesi ve ortaya, Trump gibi herşeye ekonomi gözlükleriyle bakan politikacıların bile karşı koyamayacağı, net bir irade koyması gerekiyor.
Bana göre karbon kredileri teşviki sadece bir iki batı ülkesinde değil, BM kurumları nezdinde bütün dünyada uygulanmalı; hatta kültür alanında çalışan Unesco örneği gibi, iklim üzerine çalışmalar yürüten bir BM kurumu kurulmalı, küresel bir ölçüm ağı kurulmalı, bağımsız kurumlarca yapılan ölçümler yoluyla çevresel etkiler üzerinde denetimler de yapılmalı, olumlu adımlar ödüllendirilerek destek verilmeli, duyarsızlıklar ise cezalandırılmalı; örneğin Paris antlaşmasını tanımayan veya taahhütlerini yerine getirmeyen devlet veya şirketlere özel bir ek gümrük tarifesi gibi uygulamalar düşünülmeli, böylece bireysel ve kurumsal ve hatta ulusal ekonomilere de dokunarak, kamunun desteği somutlaşmalı.
Karbon kredilerine harcanacak kamu fonlarına kaynak yaratmak üzere bir öneride bulunmak gerekirse, hidro-karbon madenciliğine karşı küresel çerçevede ve sadece karbon ayak izi kıstaslarına göre uygulanacak, örneğin biyodizel yakıt için değil sadece dizel yakıtta söz konusu olacak, özel vergi türleri tasarlanabilir ve hidrokarbon yakıt tüketiminde bir tüketim vergisi kalemi olarak, veya petrol, kömür üretiminde veya ticaretinde bir özel karbon vergisi olarak düşünülebilir; ve toplanan kaynaklar uluslararası bir denetim mekanizması dahilinde ulusal veya küresel bir havuzda toplanır böylece karbon tutulumunu destekleyen biochar yatırımlarının teşvik edilmesinde kullanılabilir. Halkta fikir çok, ama temsili demokrasi denen bu berbat sistemlerde malesef halka soran yok! Üstelik katılımcı demokrasiyi talep eden de yok! Belli ki, bir süre daha böyle yuvarlana yuvarlana gideceğiz.
Peki ama, iklim sorunu çok acil, birilerinin keyfini bekler mi, derseniz, bence haklısınız ki bu durumda, bizzat kendimiz neler yapabiliriz; başkalarını beklemek yerine insiyatif almalı mıyız; bunun ne gibi ekonomik sonuçları veya ekolojik sonuçları olur gibi sorular gündeme geliyor.
Öncelikle, başkalarını hiç beklemeden, biz ülke olarak neler yapabiliriz ve bu adımlarımızdan ülkemize ve çevreye nasıl yararlar sağlayabiliriz?
Veya, başkalarını beklemeden biz bireyler olarak neler yapabiliriz ve kendimize ve doğaya nasıl yararlar sağlayabiliriz?
Bana göre, bireyler ve ülkeler, başkalarına akıl öğretmek veya eloğluna görev yüklemek yerine bizzat sorumluluk almalı, başkalarına örnek olmalı, kimsenin keyfini beklemeden somut adımlar atmalı. Örneğin organik tarım konusunda oldukça çekingen adımlar atmakta olan ülkemiz bir an önce karar verip somut ve iddialı adımlar atmalı ve biochar’ın organik tarıma katkısı nedeniyle ülkemizde bu destek hemen başlatılmalı. Bir yandan organik tarımın temel girdisi olan kompost uygulamaları çerçevesinde biochar’ın gücünden yararlanırken, diğer yandan da ar-ge tüm hızıyla devam etmeli ve diğer olası kullanım alanları da belirlenip sanayide innovasyona ve yenilikçi yatırımlara hız verilmeli.
Adamcağız nasıl ki üşenmemiş, oturmuş ve 52 kullanım alanını bir bir listelemişse, biz de ne gibi adımlar atabiliriz, bireyler olarak veya ülke olarak biochar uygulamalarından nasıl tasarruf edebiliriz ve nasıl ekonomik yararlar sağlayabiliriz gibi çeşitli sorulara bulduğumuz yanıtları bir bir listeye dökebiliriz. Bunun için önce şu meşhur 52 kullanım alanına ana başlıklarıyla da olsa bir göz atalım.
Sözkonusu makalenin yazarı H.P. Schmidt İsviçre’deki meşhur Ithaka Enstitüsü’nden ve de Alman kökenli olduğundan kendi coğrafyası açısından birincil önemde olan hayvancılık uygulamalarıyla giriş yapmış, zira Avrupa’daki biochar üretiminin çok büyük bir kısmı hayvancılık sektöründe değerlendiriliyor; Avrupa’dan kopya çekmeye meraklı kurumlarımıza, hayvancılıkla geçinen işletmelerimize ve kooperatiflerimize duyurulur!
Biz yine de konuya doğru bildiğimiz açıdan bakalım ve kullanım alanlarını sıralarken biochar’ın kendine has özelliklerini dikkate alalım ve biochar’ın en çok bilinen ve uzun zamandır kullanılan özelliğini, yani soğurma yeteneğini, ilk sırada zikredelim.
Yukarıda birkaç yerde bahsedildiği üzere çok üstün bir soğurma kapasitesine sahip olan biochar her tür arıtma ihtiyacında ilk akla gelen seçenek. Gerek içme suyu veya evsel ya da sanayi amaçlı kullanım suyu elde etmek için temiz su filtrelemesinde, gerekse evsel veya sanayi atık sularının filtrelemesinde, veya kirli hava ortamlarında hava filtresi olarak, kontamine olmuş toprak gibi katı madde arıtmasında, hatta elektromanyetik kirliliğe karşı, kısacası her türlü kirliliğe karşı ilk akla gelen arıtma malzemesi biochar. Yakın gelecekte soğurma özelliği üzerine yürütülen ar-ge çalışmalarıyla sanayide 52’nin çok daha üzerinde farklı kullanım alanı saptanırsa bence şaşırmayın.
Bugüne dek bilinenler arasında elektrik ve elektronik sanayi, kimya sanayi, metalurji sanayi, boya sanayi, tıp ve eczacılık, kozmetik ve temizlik ürünleri, gıda sanayi, tekstil sanayi, silah ve askeri techizat sanayi, inşaat sanayi, enerji üretimi, biyoyakıt üretimi, karbon elyafı veya plastik üretimi gibi farklı sektörlerin her birinde, katma değer yaratan, karlılığı ve ürün kalitesini artıran düzinelerce farklı kullanım alanı sayabiliriz.
Ülkemizde çevre temizliği ve hijyen açısından da, arıtma sisteminin ulaşamadığı yerlerdeki binalarda, foseptiklerde, tuvalet atıklarını kompostlamada da biochar’dan yararlanılabilir.
Yukarıda, zehirlenme vakalarında acil servislerde detoks malzemesi olarak biochar kullanımından söz edilmişti; internette ayrıca medikal ve farmakolojik kullanımına dair çok sayıda tıbbi uygulamadan söz eden sayfalar mevcut.
Gerek gıda sanayinde gerekse evlerimizde, gıda saklama ortamlarında koruyucu olarak, küf ve koku giderici olarak, konservelerde katkı maddesi olarak, hatta yem sanayinde ve silaj katkı maddesi olarak çok değerli.
Tekstil sektöründe ise yüzey-soğurucu olarak, özel işlevli iç çamaşırlarında kumaş katkı maddesi olarak ve özel işlevli giysilerde ısı yalıtımı amacıyla, ve ayakkabı tabanlarında koku giderici olarak; yorgan ve yastık üretiminde dolgu malzemesi olarak kullanılıyor. Özellikle tekstil sektörüyle pek bir aşinalığı olmayan Japon’lar bile geri kalmamışlar, biochar katkılı tekstil uygulamalarıyla adlarından söz ettiriyorlar.
Yukarıdaki bölümlerde hayvancılıktaki kullanım alanlarından bir kısmının bahsi geçmişti. Örneğin yem katkı maddesi, atık katkı maddesi, atık su iyileştirmesinde, hayvan gübresini kompostlamada, balık çiftliklerinde arıtma amacıyla su iyileştirici/arıtıcı olarak kullanılan bir malzeme. Ülkemizdeki büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı çiftliklerinin, özellikle küçük çiftliklerin halini göz önüne getirirseniz, hayvan barınma ortamlarının hijyeni ve çevre temizliği açısından vazgeçilmez bir malzeme olduğu aşikar. Ayrıca gıda maddesi olarak kullanıldığında, ishal başta olmak üzere sindirim sistemine ilişkin birçok rahatsızlığı iyileştirdiği ve uygulama kesilince rahasızlıkların yeniden baş gösterdiği saptanmış. Sonuçta hayvansal gıda rasyolarına belirli bir miktarda ama sürekli olarak katılması öneriliyor.
Önceki bölümlerde tarımdaki kullanım alanlarından da fazlasıyla bahsettik. Mikrobiyolojik yaşama mükemmel ev sahipliği yaptığı, ayrıca özellikle kumlu ve asitli topraklarda mükemmel bir toprak iyileştirici, toprak düzenleyici olarak nasıl da vazgeçilmez olduğu, döne döne anlatıldı. Gerek kompostlamada, gerek bitki korumada, iz elementler açısından, dahası ekosistem mühendisliği açısından tarımsal önemine dair yeterince söz edildi, ama daha önce söz etmediğimiz bir başka kullanım alanı ise özellikle peyzajcılar, fidancılar açısından önemli olabilir: saksı toprağında, torf kullanımına bir alternatif olduğundan da söz ediliyor. Ayrıca organik bitki yataklarında, örneğin batıda çok popüler olan bitki havuzlarında bir toprak katmanı olarak da öneriliyor. Listeye eklememiz gereken bir diğer tarımsal kullanım ise, bizatihi biochar olarak değilse de, payroliz sürecinin yan ürünleri arasında, payroliz gazının damıtılmasıyla elde edilen “odun sirkesi”, bir doğal pestisit olarak çok değerli bir ürün ve kimyasal ilaç kullanımını azaltabilecek bir çözüm olarak çiftçilerimizin ilgisini ve bilgisini bekliyor.
Karbon gazlarının ve özellikle metan gazının atmosfere salınımında en ciddi çevre sorunlarından biri olan çöp toplama alanlarında, ayrıca eski maden sahalarında, ağır metaller içeren atık sularla kirlenmiş toprak katmanlarında bir arıtma öğesi olarak, kimyasal gübre ve ilaçlarla kirlenmiş toprağın temizlenip yeniden organik tarıma kazandırılmasında ve nihayet havuz, göl ve göletlerde suyu iyileştirici bir arıtma öğesi olarak çok değerli.
İnşaat sektöründe ise, gene elbette soğurma kapasitesine atfen, yalıtım malzemesi olarak, nem düzenleyici olarak ve hava temizleyicisi olarak ve de toprak kaynaklı kirliliğe karşı bir arıtma öğesi olarak ve nihayet, karbonun elektrostatik özellikleri sayesinde elektromanyetik kirliliğe karşı koruma kalkanı olarak öneriliyor.
Araştırdıkça yeni yeni özellikleri, yeni yararları keşfedilen mucizevi bir malzeme olduğu görülüyor.
Hani siyasi muhabbelerde inşaat sektörünü destekleme mazereti olarak elli küsür farklı sanayi kolunu tetiklediği hep söylenir ya, görüyorsunuz elli küsür sanayi dalında esip gürleyen biochar sektörü de maşallah ondan aşağı kalır gibi değil. Buradan siyasete bir çağrı göndersek ve bir zahmet biochar sektörüne de aynı ölçüde destek vermelerini talep etsek, bence çok isabetli olur. Peki, bu sayılanlar ve henüz keşfedilmemiş yeni kullanım alanları acaba okuyucunun cebine veya milli ekonomiye nasıl bir katkı sağlayabilir?
Öncelikle, organik tarım konusunda biochar katkılı kompost devreye girdiğinde kimyasal gübre ve ilaç gibi ithal kalemlerin girişi bence neredeyse sıfır noktasına kadar azaltılabilir böylece ithal girdilerden ciddi bir tasarruf sağlanır. Dakika bir gol bir misali, böylesi muazzam bir ekonomik tasarrufun yanısıra, ciddi ve sürdürülebilir bir getiri potansiyeli de görülüyor. Kırsal konut ve işletme bazında biochar üretiminden bir yan ürün olarak sağlanacak enerji sayesinde herbiri birer ithalat kalemi olan petrol ve doğalgaz, tüpgaz kullanımı da azalır.
Büyük ölçekli üretim söz konusu olduğunda ise termo-elektrik enerji santrallerinde ithal kömür veya doğalgazla yürüyen elektrik üretimi süreçleri, küçük değişikliklerle payroliz gazı tesislerine dönüşür, böylece aynı anda hem tarım veya sanayi amaçlı biochar üretimi, hem de enerji üretimi gerçekleştirilir, doğalgaz ve petrol ithalatı ihtiyacı azalır.
Böylesi stratejik adımların sonucunda, elbette organik tarıma katkı sayesinde ekonomik yararlar sağlamanın ötesinde, sağlık sorunları da, sağlık giderleri de azalır.
Üstelik, yukarıda sayılan farklı kullanım alanlarının devreye sokulmasıyla biochar bir hammadde olarak çeşitli sanayi kollarını destekler. Sektör emeklemeye başladığında, ölçek ekonomisi sayesinde daha da ekonomize olacağını ve başka bir çok uygulamanın daha devreye gireceğini öngörmek mümkün.
Milli güvenlik konusunda da, günümüz teknolojik savaş koşullarında gene biochar karşımıza çıkıyor: yüzeylere uygulandığında yüksek elektromanyetik soğurma kapasitesi nedeniyle askeri amaçlı giysi ve teçhizat imalatında biochar kullanımının sahada hem kızılötesi gece görünürlüğünü, hem de radara karşı görünürlüğü azaltıyor olması, bir katkı maddesi olarak kullanımını vazgeçilmez kılıyor. İnanıyorum ki, her konuda olduğu gibi askeri endüstri gene bu alanda da sivil endüstri kurumlarına göre daha atak davranacak ve askeri techizatların yüzeylerinde katkı maddesi olarak biochar kullanımı yakın zamanda bir endüstri standardı haline gelecektir.
Ekonomik bağlamda ele almamız gereken çok önemli bir başka etmen ise üretimin ölçeği meselesi.
Paraya dayanan -veya daha doğru bir ifadeyle paraya tapınılan ve paranın herşeyi belirlediği- bir sistem olan kapitalizm her konuda, her ekonomik faaliyette, karlılığı maksimize etme eğilimindedir. Elinden gelse tüm kaynaklara el koyma ve “ihtiyaçlar sınırsız” diyerek frensiz büyüme peşindedir. Oysa ihtiyaçlar, ekonomiye giriş derslerinde anlatıldığı gibi sınırsız olmayıp, herşeyin bir denge noktası, “bu kadar kafi” diyeceğimiz bir haddi, bir sınırı vardır. Hırslarımızın, iştahımızın bir freni olmak zorunda. Madem ki biyochar istiyorsunuz, alın size biyochar diyerek, üretimi ve pazar payını maksimize etmek amacıyla en verimli olduğu varsayılan en büyük ölçekli biochar üretimini kurmak, pratikte hiç de sanıldığı gibi en ekonomik tercih olmuyor. Yanlış varsayımlar üzerine kurulan büyük yatırımlar sonunda büyük hayal kırıklıklarıyla sonuçlanıyor. Bu konuda, karlılığı maksimize etmeyi hedefleyen büyük endüstriyel ölçekten ziyade mutavazı küçük çiftlik ölçeğinin daha ekonomik ve daha akılcı bir tercih olduğuna dair batıdaki bazı deneyimlerin dikkate alınması isabetli olur.
Biochar son yıllarda gündemimize gelen ve daha ziyade permakültür mensuplarının öncülük ettiği bir innovasyon alanı olduğundan, doğasever aydınların yakın markajlı aydınlatma faaliyetleriyle küçük ölçekli üretimler desteklenip teşvik edilince, ticari amaçlı üreticilerin pazar payı sınırlı kaldı ve biochar sektörünün paragöz işadamlarının hakimiyetinde vahşice endüstrileşmesine bir ölçüde de olsa gem vurulmuş oldu, çok da iyi oldu. Küçük çiftlik ölçeğindeki üretimin, büyük ölçekli endüstriyel üretime göre hala daha başat gitmekte olmasının başta gelen nedeni ise nakliye sorunu. 1-İşin başında hammaddeyi üretim alanına taşıma, 2-üretim sürecinde yatırım maliyetini optimize etmek adına enerji savurganlığına göz yumma, ve üretim sürecinin sonunda ise 3-ürünleri gene tüketim noktasına taşıma; bu üç aşamanın tümü de verim odaklı permakültür yaklaşımı ile çelişiyor. Tam da karbon tutulumu diye kolları sıvamışken, büyük ölçekli biochar üretimi ile tam aksine karbon salınımına davetiye çıkarılıyor.
Oysa hammaddenin kaynağı olan küçük çiftlik, aynı zamanda tüketimin de yapılacağı yer olunca her iki nakliye faaliyeti de boşa çıkmış oluyor ki, bu çok anlamlı bir ekonomik tasarruf olmasının yanısıra, fosil yakıtlara bağımlı nakliye sektörünün karbon salınımına etkisi nedeniyle, doğanın korunması açısından da çok anlamlı. Ve nihayet üçüncü etmen olarak küçük ölçekte enerji tasarrufunu da başarabilirsek ne güzel. Her üç aşamada da büyük endüstriyel üretime fark atan bir manzara ortaya çıkmış oluyor. Açığa çıkan enerjinin yeniden kullanımı da hesaba katıldığında, endüstri tesislerinde biochar üretmektense küçük çiftlik bünyesinde üretim, hem ekonomik fizibilite hem de karbon ayak izi açısından çok çok daha verimli oluyor.
İşte bu nedenle, küçük bahçe sahiplerinden başlayarak orta ve büyük çiftçilere uzanan bir tarımsal üreticiler zincirinde biochar’ın önemini anlatmanın ve biochar üretimini teşvik etmenin, herşeyden önce iklim felaketine karşı ve elbette organik tarım, gıda güvenliği ve toplum sağlığı açısından ne kadar da önemli olduğu görülüyor; üstüne üstlük, müstakbel biochar sektörümüzün, çok sayıda sektörde elli küsür farklı kullanım alanıyla ekonomiye katkısı da cabası.
Sivil toplum ve de tırnak içindeki “aktivistler” bir zahmet turuncu misyonerlerin ağzının içine bakmaktan vazgeçseler de, dışarıdan dayatılan “vakıf tasarımı” gündemler yerine bu gibi ciddi toplumsal, ekonomik ve ekolojik sorunların çözümüne bir el atsalar, ne de güzel olur dersek, olmayacak duaya amin mi demiş oluruz, bilemiyorum.
Ve son olarak, ekonomi açısından biochar kullanımından söz etmişken, biochar’ın olası sakıncaları ve riskleri ve bu risklerin ekolojik ve ekonomik sonuçları da bence düşünülmeli. Ne var ki, bu konular bizim gibi son kullanıcıların haddi olmayıp bilim adamlarına havale edeceğimiz birer araştırma konusu.
Bugün için ne yazık ki, eğer bir uygulamada biochar’ın bir patojen türüne barınak olduğu saptandığı takdirde, bu sorunu nasıl resetleyeceğimize dair bir öngörümüz yok, çünkü bilim dünyası için tamamen yeni bir alan, ve eğer belirli bir sakıncası varsa da, bu henüz bilinmiyor. Olumsuz senaryo öngörümüz olmadığından, olumsuz senaryo çözümünden de söz etmek abes.
Veya gelecekte eğer biochar’ın bir sakıncası tespit edilirse, toprağın biochardan arındırılması anlamındaki remediasyon, toprağa dağılmış olan malzemeyi ayıklayarak geri toplamak nasıl olacak, bu da bir başka olası risk. Bu riski giderebilecek bir önlem olarak belki dikim çukurlarına uygularken özel muhafazalı çözümler akla gelebilirse de, bunları düşünmek de gene bilim adamlarına havale edilmesi gereken ve biraz da afaki konular.
Biochar’ın halen göremediğimiz ve de henüz öngöremediğimiz olası risklerine kafayı takıp kendimizi frenleyeceğimize, bence biz şimdilik biochar’ın ayan beyan ortada olan yararlarına ve biochar uygulamalarındaki gecikmenin iklim üzerindeki kaçınılmaz sonuçlarına odaklanalım.
Sözü geçen en az 52 kullanımına odaklanalım ve art niyetlilerin içimizdeki heyecanı sündürmelerine fırsat tanımadan, bir an önce kolları sıvayalım.
Paylaşın: