Organik Tarım ve Kompost kitabının yazımına başlamazdan kısa bir süre önce yazarın biochar ile ilk ilgilenmeye başlamasını, bu mucizevi ürünün tarımsal kullanım potansiyeline borçluyuz. Tarımdaki etkisini öğrenmemizden çok daha sonraları haberdar olduğumuz, biochar kullanımının “ilkim felaketine karşı” etkisi ise gerçekten de muazzam bir şey; adeta piyangodan çıkmış gibi, tarımdaki yararlarıyla kıyas kabul etmeyen çok değerli bir bonus gibi ve bildiğim kadarıyla henüz bir alternatifi yok.
Tarım açısından bakıldığında da mucizevi terimiyle nitelediğimiz biochar’ın, öncelikle ne olmadığına bakalım. Biochar bir gübre türü değildir, bir gübre gibi bitkiyi veya toprağı besleyen bir etkisi de yoktur. Organik bileşenleri fakir kalmış toprağa organik madde ekleme ihtiyacını ortadan kaldırmaz. Organik tarım açısından çok yönlü yararlar sağlayan kompostu belki her derde deva bir ilaç gibi değerlendirmek mümkün olabilirse de, biochar kesinlikle öyle değildir. Her derde deva olmaması bir yana, yersiz kullanıldığında veya ölçüsü kaçırıldığında, veya yanlış yöntemlerle kullanıldığında zararlı bile olabilir.
Biochar yeni bir ürün ve halen deneme, yanılma, yoklama, sınama, öğrenme aşamasındayız. Biochar konusunda tıkladığınız her sitede yeni bir şey öğrenmek mümkün ama zaman zaman internette, şu kadarcık bilgimle dahi garipsediğim uygulamalara rastlayabiliyorum. Biochar bayraktarlığını yapan bazı ünlü sitelerde bile biocharın yüzeyden uygulamalarının anlatılmasına şaşırmamak mümkün değil. Hatta bazan, yoksa ben mi birşeyleri eksik veya yanlış biliyorum diye kendimden şüphelenip daha fazla okuma ihtiyacı duyduğum da oluyor ki, bu elbette çok güzel bir duyumsama, zira öğrenmenin sonu yok. Hele bazı yayınlarda gördüğüm kuru biochar parçacıklarının mibzerle dağıtımı ise, kimse kusura bakmasın ama, ya biochar’ın ne olduğundan bihaber kimilerinin şaşkınlığı gibi, ya da sanki biochar karşıtı PR kampanyası yürüten bazı art niyetlilerin bizlerle dalga geçmesi gibi geliyor. Bu gibi örnekleri bazı ünlü biochar sitelerinde görmek ise, doğrusu, insanın aklını karıştırıyor.
Öncelikle şunu net biçimde ifade edelim: tarımsal kullanım bağlamında, tek başına biochar kullanımı diye bir şey sözkonusu olamaz. Biochar eğer tarımda kullanılacaksa, mutlaka organik tarım çerçevesinde kompost uygulamalarıyla birlikte düşünülmesi gereken bir hızlandırıcı, bir yardımcı, yeri geldiğinde bir katalizör, yeri geldiğinde bir tampon, nereden bakarsanız bakın sadece bir araç; başka bir şey değil. Kompost gibi olmazsa olmaz bir tarım girdisi falan değil. Biochar, organik tarım açısından çok değerli bir “katkı” malzemesi ve “destekleyici” bir ürün, ki tarıma olumlu etkisi daha ilk bakışta anlaşılan ve herkesin hemfikir kaldığı bir gerçek.
Toprağın biyolojisine metelik vermeyen, aksine biyolojiyi öldürüp gömen bir yaklaşım içinde uygulanan “kimyasalcı modern tarım” açısından biochar bir işe yarar mı derseniz, bence olmayacak duaya amin demekten öte bir anlamı olmaz. Ama içiniz rahat olsun, kimyasalcı tarım bence yolun sonuna geldi.
Üstelik, emin olun ki biochar, kimyasalcı tarımın hiç işine yaramaz, çünkü onlar, gübre az geldiğinde bir avuç daha atın demeyi tercih ederler; anlayacağınız o ki, kimyasalcılardan biochar müşterisi falan çıkmaz. Biochar üreten ve de -internette görülen bazı örneklerde- satacak pazar arayan arkadaşlar hiç boşuna umutlanmasın. Ne kadar zorlasalar da, o meşhur 55 kullanım alanı içinde kimyasalcı tarımın yer alma ihtimalini göremiyorum. Gene de bazı biochar sitelerinde, biochar’ın kimyasal gübre açısından da nasıl bir etki gösterdiğine dair notlar düştüklerine tanık olabilirsiniz. Biochar’ın yüksek soğurma özelliğini, kimyasal gübre açısından ne amaçla değerlendirmeyi düşünüyorlar, bilemem; zira ağır metal dahil, zehir dahil, iyi-kötü, canlı-cansız herşeyi, etrafında ne bulursa soğuran bir malzemeden söz ediyoruz. Eğer modern tarımın toprağa kattığı zehirleri temizleme amacıyla yaparlarsa, evet, işte o zaman bir işe yarar; çok da iyi yaparlar. Biochar camiasından kimyasalcı tarıma göz kırpan bu gibi mesajları nasıl yorumlamalı, bilemiyorum, ama biz kendi işimize bakalım ve insanlığın ve doğanın bir numaralı umudu haline gelen organik tarıma odaklanalım.
Etkinleştirme aşamasında biochar’ın besin öğeleriyle yüklenmesinin yegane amacı, aşılama öncesinde mikro-organizmalar için yeterli ölçekte bir yaşam alanı oluşturulmasına yöneliktir, bitkiyi beslemekle alakası yoktur. Bitkinin ihtiyacı eğer gübre ise, bitki besin öğeleri ise, organik gübre çeşitleri emrinize amade. Biochar, ancak gübre ile birlikte ve de uyum içinde kullanıldığında yarar sağlayabilir; ve ancak kök çevresindeki ekosistemlerde mikro-organizmaların sayısını ve çeşitliliğini artıran, bitkinin gübreden alacağı yararı artıran bir mekanizma içinde değer kazanır. Besin öğelerini ve suyu bünyesine alan mikro-organizmalara ev sahipliği yaparak suyu ve besin öğelerini korur. Peki, ne ölçüde? Elbette ki bitkinin kök dibine koyduğunuz biochar’ın miktarı neyse o kadar. Eğer bir avuç biochar atmışsanız, üç avuç su veya beş avuç besin öğesi tutmasını bekleyemezsiniz, değil mi? E, o zaman biz de daha çok biochar atarız diyemezsiniz, zira o takdirde civardaki toprağın içerindeki besin öğelerini de soğuracağı için bitkinin rızkını çalan ve mikro yaşam açısından dengeleri bozan bir etki yapar, yarardan çok zarar getirir. Yani bir ölçüsü olmalı, olumlu ve olumsuz etkilerin ortasında bir denge noktası olmalı. Sabit bir noktadan değil, yetiştirilen bitkiye göre, toprağa göre, iklime göre, hatta mevsime göre değişen bir denge noktasından söz ediyoruz. Burada görev bilime düşüyor. Bitki, toprak, nem, gübre gibi ana değişkenlerden başlamak üzere çok sayıda parametrenin işin içinde olduğu çeşitli kombinasyonlarda denge noktası nedir, bilim adamları hangi mevsimde, hangi bitki için ne önerirler, gibi uygulamaya dönük olarak araştırılması gereken çok şey var. Ar-ge çalışmalarının henüz yeni yeni başladığı bu dönemde bence uygulamada biraz muhafazakar davranmalı ve frene basmayı bilmeliyiz. Denge noktasına olabildiğince yakınlaşmayı ve yararı maksimize etmeyi hedefleyen yaklaşımlardan ziyade, zarardan kaçınmayı önceleyen, kanaatkar ve minimalist yaklaşımların daha geçerli olduğu kanısındayım. Temkinli yaklaşmayı benimsemekle birlikte, asla “hiç kullanmayalım” yanlısı değilim, ama bence adım adım, usul usul gitmeliyiz; etraf karanlık diye olduğumuz yerde çakılıp kalmak değil elbette, ama karanlıkta el yordamıyla yürür gibi, dikkatle ilerlemeliyiz. İnternetteki önerilere bakınca eğer çoğunluk, fide çukuruna veya fide poşetine hacimce yüzde bir ila on arasında diyorsa, biz kendi uygulamamıza yüzde bir ile başlamalı ve olumsuz bir durum görmediğimiz takdirde bir sonraki uygulamada yüzde ikiye üçe çıkmak şeklinde, deneyerek, sınayarak, olası riskleri minimize ederek ilerlemeliyiz. Zira elimizde kompost gibi bir nimet varken biochar’ın vadettikleri karşısında aşırı heyecana kapılmamalı, bir nefes alıp “illa katalizör etkisi şart mı” diye kendi kendimize sormalı, kompostun sunduğu imkanları değerlendirmeye öncelik vermeliyiz. Sayfalardır sanki biochar’ın avukatıymış gibi cümleler sarfeden biri olarak diyorum ki: sakin!
Tartışmayı biraz daha derinleştirmeye çalışarak soralım: biochar içine soğurulan su ve diğer besin öğeleri acaba gerektiğinde bitkiye sunulmak üzere mi stoklanıyor, yoksa mikro-organizmalar için mi?
Bunun yanıtı ancak bilimsel yaklaşımla, deneyle ve elbette bitkinin bu kaynakları kullanım döngüsü ve zamanlaması bağlamında verilebilir; yanıt vermek hiç kolay değil zira çok fazla parametre var. Tamam, bu gibi soruları bilim adamlarına bırakalım bırakmasına da, deneye başlamak üzere laboratuvarın eşiğinden içeri adım atan bir araştırmacı olsanız dahi, işe illa ki elinizdeki bilgiler ışığında toprağın içindeki ekosisteme empatiyle yaklaşıp gerçekçi bir modelleme yaparak başlayacaksınız. Biz de bu satırlarda onu yapmaya çalışalım.
Biliyoruz ki, bitkinin kökdibindeki toprağın kapsadığı kesitte halihazırda mevcut olan ekosistemde zaten tüm bu öğeler, yani su, azot, oksijen başta olmak üzere çeşitli elementlerin ve organik maddelerin olduğu ve mikro-organizmaların hayat bulduğu capcanlı bir ortam var; biochar olsa da var, olmasa da var. Biochar burada sadece -kötü günde- dengeleyici veya -iyi günde- hızlandırıcı bir etki gösteriyor. Ekosistemdeki mikro yaşamın bir kısmı biochar’ın gözenekli yapısının içinde, bir kısmı ise dışında sürdürülüyor; ama herhangi bir olumsuzlukta, örneğin yetersiz sulama halinde, kökdibinde toprağın içinde yaşam süren mikro-organizmalar gerek sayıca gerekse biyoçeşitlilik açısından olumsuz etkilenirken, bazı türler belki yok olmaya yüz tutarken, biochar içindeki korunaklı yaşam bu krizden nispeten daha az etkileniyor; bu arada biochar içinde mevcut kaynaklar kısmen bitki tarafından kullanılsa da, bir yere kadar, önce can sonra canan, kriz koşullarında her organizma önce kendini korumaya odaklanır, olağanüstü koşullarda yaşamını idame ettirmeye ve bu zor dönemi atlatmaya bakar. Bir süre sonra ise yağmurla birlikte nem oranı yeniden arttığında biochar içinde korunmuş olan mikro-organizmalar elbette yeniden sahneye çıkacak, kökdibinde yeniden hızla çoğalacak, bitkiyle yeniden simbiyotik al-ver ilişkilerine girecek, böylece ekosistem kendini yenilemiş ve eski haline dönmüş olacak. Gerçi bu süreçte hangi mikro-organizmalar kendilerini bitki için feda edecek veya ne ölçüde kendilerini koruyabilecekler, hangisi neye, ne kadar dayanıklı, gibi soruların yanıtını elbette ancak deney sonuçları verebilir. Biochar-bitki ilişkisini açıklamaya çalışan bu model sizce de gerçekçi mi?
Buna göre, biochar, bitki adına stoklama yapmıyor, ama yaşadıkları sürece suyu ve besin öğelerini bünyelerinde saklayan mikro-organizmalara ev sahipliği yapıyor. Yani biochar, bitki ihtiyaç duyduğunda besin öğesini bitkiye sunuyor diyemeyiz, çünkü bitkiye ihtiyaçlarını sunan aslında bir bütün halinde ekosistem. Biochar ve içinde barındırdığı canlı ve cansız varlıklar ise sadece ekosistemin bir parçası. Etkinleştirme-yükleme sürecinde biochar tarafından soğurulan ve gözenekler içinde tutulan besin öğeleri zaten aşılama ile birlikte gözeneklere akın eden mikro-organizmalara sunulmuştu. Toprağa uygulama aşamasına geldiğinde ise tüm bu kaynaklar zaten çoktan bu organizmaların bedenlerinde yani biyokütlelerinde yer almış olup, toprağın bağrına düştükleri anda tüm koloni zaten bir bütün halinde kökdibi ekosistemine katılmış oluyorlar. Sonuç olarak fiziksel bir varlık olarak biochar, kökdibindeki ekosistemin özel bir parçası olan ve bitkinin de erişebildiği -ama sınırlı ölçüde erişebildiği- ama bazı koşullarda kendini korumaya alan bir özel alan gibi, bitkinin ve mikro-organizmaların ortak kullandığı ve aralarındaki ilişki çerçevesinde muhtemelen beraberce açıp kapadığı bir çekmece gibi düşünebiliriz.
Bu modele göre biochar, bitkinin ihtiyacı olduğunda sunmak üzere bitki adına neleri, ne kadar stoklar, biochar içinde yaşam süren koloni nereye kadar bitkiyle işbirliği yapar, kaynaklar azaldığında hangi noktada rest çekerek bağımsız davranma eğilimine girer, bu da bitki ile ekosistem arasındaki simbiyotik ilişki çerçevesinde yanıtlanabilir. Diyebiliriz ki, kökdibine bir avuç biochar atıldığı anda, oradaki ekosistemin bir parçası oluyor ve kök civarında bir istikrar ortamı sağlayarak ekosistem üzerinde dengeleyici bir işlev üstleniyor, böylece bitkiye “dolaylı olarak” yardımcı oluyor.
Kuşkusuz, bitkiye verilen bu destek ve yardımın ölçülü olması gerek; dahası, bu yardımın tarımsal faaliyetler adına hayırlı bir sonuç verebilmesi için, bitkinin ihtiyaç duyduğu zaman sunulması ve denetimi bitkinin yönetiminde kalan bir simbiyotik ilişki çerçevesinde olması gerek. Bu bağlamda, bitki kökünün kapsama alanına denk gelen toprak kesitindeki bitki besin öğelerinin çoğunu soğuran ve emen büyük ölçekteki bir biochar uygulamasının bitkiye yarar sağlamayacağı açıktır. Dolayısıyla, “biochar iyi bir şey, hazır atmışken iki avuç fazla atalım” diye bir şey yok. Henüz yepyeni bir uygulama alanı olan biochar konusunda henüz yeterince netleşmemiş çok sayıda sorudan biri olan ne miktarda biochar uygulamalı? sorusunun yanıtı, yakın gelecekteki araştırma konularının başında geliyor ve ar-ge yapmak isteyen genç ziraatçilerimize bu konuda önemli görevler yüklediği gibi, kariyerleri açısından değerli fırsatlar da sunuyor.
Hangi bitki için ne kadar biochar sorusu kadar anlamlı olan başka sorular da var.
Örneğin: hangi bitki için hangi biochar, veya ne tür biyokütleden üretilen biochar?
Ya da, hangi toprağa hangi biochar, veya biochar’ın parça büyüklüğü ne kadar olmalı?
Hangi bitki için hangi besin öğeleri ile ve ne ölçüde yüklenmeli veya nasıl bir kompost ile aşılanmalı?
Hangi bitki için veya hangi toprak için, hangi mikro-organizmalar en iyi sonucu veriyor, bunu elde edebileceğimiz kompost çayını nasıl üretmeliyiz?
Ve bunlar gibi daha nice sorular.
Biliyoruz ki tarımda kimyasal seçenek kötü, hem de çok kötü, öyle ki insanı insanlığından eden çok kötü bir tercih. Organik seçenek bizim tek insanca seçeneğimiz. Bedeli ne olursa olsun bir an önce organik tarıma yönelmemiz gerektiği çok açık. Bunu en iyi nasıl başarabileceğimiz konusu ise başka bir konu ve yoğun ve ciddi bilimsel çalışmalar gerektiriyor. “Bilimsel” dediysek, kimyasal ile organik seçenekleri sanki eşdeğermiş gibi yanyana ele alıp “tarafsız” gözle karşılaştıran “pragmatik-bilimsel” çalışmalardan değil, organik seçeneğin kaçınılmazlığını içselleştirmiş olan, insanlıktan yana, doğadan yana taraf olan “etik-bilimsel” çalışmalardan söz ediyorum. İşin o kadar başındayız ki, sıradan bahçe sahiplerinin bile, örneğin kendi ürettiği domatesin verimliliğini kendi ürettiği biochar ile farklı oranlarda karıştırdığı toprak örneklerinde birer birer test edip, böylesi “bireysel” deneylerin sonuçlarını youtube’da yayınladığı günlerdeyiz. Bilim adamlarının, üniversitelerin, ar-ge enstitülerinin yapabilecekleri o kadar çok şey var ki; yeter ki falanca şirketin ürettiği filanca kimyasal ürünün veya falanca zehirli kimyasal ilacın filanca bitki hastalığı karşısındaki erdemlerine dair, sipariş edilmiş raporlar yazmaktan birazcık başlarını kaldırabilsinler.
Anlayacağınız o ki, tarımda biochar uygulamalarına dair, üzerinde genel konsensus sağlanmış kapsamlı bir bilimsel müktesebat henüz oluşabilmiş değil. Daha işin başındayız. Peşrev havasındaki naif deneyimlerin paylaşılması aşamasındayız. Ama bu kadarı bile şimdiden çok değerli bir hazine. Tarımla geçinen işgücümüzün ve aydınlarımızın bu bilgi hazinesinden derhal yararlanması gerekiyor. En hızlı biçimde bu uluslararası birikime erişip içselleştirmeli ve kendimiz de üzerine koymalı, yeni deneyler ve deneyimler peşinde olmalı, deneyimlerimizi paylaşmalı ve uluslararası müktesebata biz de değerli katkılarımızı sunmalıyız.
Ne kadar biochar uygulamalı sorusuna karşılık olarak bir takım yayınlarda göze çarpan ortalama rakam, bizdeki metrik birimlere çevirdiğimizde, düz hesapla yaklaşık bir dönüme bir ton biochar kadar; yani metrekareye bir kilo gibi de düşünebiliriz. Oysa bu rakamı her toprağa, her bitkiye genellenebilecek bir kural gibi görmemek gerek; zira bunun beşte birini öneren de, bunun birkaç katını öneren de var. Fide dikim çukuruna konulacak toprağın karışım oranı itibariyle, yüzde olarak bakıldığında ise, hacimce veya ağırlıkça internette paylaşılan çeşitli oranlara rastlayabilirsiniz, ama önerilerini yüzde bir ila yüzde on arası diyerek geniş bir aralıkta tanımlamayı seçenler de var.
Burada tarafgir bir tarzda “bence bu rakam” diyerek ortaya kof bir iddia koyacak değiliz, zira bilim adamlarına bırakılması gereken alana sulanmaya niyetimiz yok; bu çok yanlış olur. Sadece okurun bir bakış açısı, bir fikir sahibi olması açısından yaklaşarak, uygulamanın genel ilkelerini paylaşmakla ve biochar’ın nispeten “daha çok işe yaradığı” durumlara atıflar yapmakla yetinmek, bence en doğrusu.
Yazılı ve görsel kaynaklardan, web sayfaları, pdf kaynaklar veya youtube videolarından edindiğim genel fikir o ki, gözardı edilemeyecek bir çok yararı olsa da, organik tarım açısından biochar esas olarak iki noktada çok yararlı:
1- toprak düzenleyici olarak,
2- mikro-organizmaları destekleyerek.
Genel olarak geçerli bir başka özelliği ise karbon yüzeyinin elektriksel özellikleri bağlamında, bitkilerin besin öğeleriyle buluşmalarını destekleyen çok önemli bir parametre olan katyon değişim kapasitesi değerlerini artırması ve bu yolla bitki gelişimini destekliyor olması. Bunu da mutlaka not edelim.
Biochar, toprak düzenleyici olarak yararını özellikle kumlu ve asitli topraklarda gösteriyor. Örneğin Amazon havzasının ikliminde, toprakta adeta besin öğesi bırakmayan mevsimsel aşırı yağışlar sonucunda toprağın yer yer aşırı killi, yer yer aşırı kumlu bir yapıda olması karşısında terra preta’nın, suyu da besin öğelerini de soğurup tutması ve bitkinin ihtiyaç duyacağı mevsimde bitkinin kullanımına sunması, tarım faaliyetleri açısından çok değerli bir özellik. Bunun tarımsal verime “birkaç kat” ölçüsünde bir katkısı olduğu, ilkel yerel kültürde bile gayet iyi biliniyor. Belki de bu yüzden terra preta’nın arkeolojik buluntuları dünyanın başka bir yerinde değil de, en çok işe yarayacağı yerde, yani savan ortamında karşımıza çıkıyor.
Peki toprağınız zaten aluvyonlu ise biochar ne kadar yararlı olur derseniz, elbette yararı olur ama muhtemelen kumlu topraktaki kadar büyük bir verim farkı olmayabilir. Ama nedir; verimi kumlu topraktaki gibi dört katı değil de, belki daha az, örneğin yüzde kırk-elli artırabilir. Genel ilke olarak, her toprağa ve her bitkiye uygulanan joker misali tek bir ürün, tek bir oran şeklinde toptancı çözümler yerine, hangi toprakta uygulanacaksa ona uygun parçacık büyüklüğü ile, veya hangi bitkiye uygulanacaksa ona en uygun etkinleştirme reçetesi ile, yani yerele en uygun özgün çözümler geliştirilmek suretiyle en yüksek verim alınabileceğini kabul etmemiz lazım. Zaten, bitkinin ihtiyacını hesaba katmayan, iklimi ve toprak yapısını hesaba katmayan bir uygulama düşünülemez. Biochar’ın tarımsal uygulamasına dair bilgi birikimin daha emekleme safhasında olduğunu belirtmiştik. Örneğin, killi toprakta uygulanacaksa toz boyutlarında çok küçük parça büyüklüğü yerine iri kum tanesi boyutları tercih edilebilir. Böylece toprak düzenleyici özelliği devreye girer, kumlu toprağa yakın bir doku kazandırılması sayesinde süzdürme özelliği de edinmesine çalışılır. Ne oranda katılırsa daha iyi süzer sorusunun yanıtı ise, deneyerek görülür.
Ayrıca, yanma odasından çıktığında içerdiği az miktarda külün ve de karbonun alkali özelliği nedeniyle yüksek Ph oranına sahip biochar, Amazonlar gibi asitli topraklarda da Ph düzenleyici olarak çok anlamlı bir etki yapıyor. Ama, örneğin Ph oranı zaten yüksek bir toprakta aynı ölçüde yararlı etki yapmadığına, hatta böylesi koşullarda aşırı miktarda biochar uygulamasının olumsuz etki yaptığına dair paylaşımlar da internette mevcut.
Şimdi, birinci sıradaki önemine gelirsek, biochar’ın mikro-organizmalar açısından ne kadar değerli olduğunu zaten farklı bölümlerde döne döne tekrarladık. Biochar’ın çok yüksek soğurma kapasitesi sayesinde, cansız moleküllere yönelik soğurma özelliği bir yana, canlı organizmalara yönelik konukseverliği ve eşsiz imkanlar sunması nedeniyle çok “çekici” bir mekan olduğunu öğrendik.
Mikro-organizmaların kolonize olabilecekleri bu kadar güzel bir başka barınak var mı?
Ama bu özelliğin olumsuz tarafı da var; biochar eğer yeterince etkinleştirilmeden kullanılırsa, bitki kökünün kullanım sahasındaki diğer besin öğelerini ve mikro-organizmaları da büyük oranda içine çekebilir ve bitki kökünün doğrudan yararlanabileceği kaynaklar azalabilir. O nedenle, biochar’ı etkinleştirmeden kuru kuru mibzerle dağıtmak, bana göre, adeta bir cinayet. Ve o nedenle, etkinleştirme aşaması hem toprağın hem de bitkinin mikrobiyolojik ihtiyaçlarına göre en iyi şekilde planlanıp tasarlanarak uygulanmalı. Anahtar terim: yerel çözümler; zira tarladaki domates fidesine biçtiğiniz gömlek yamaçtaki zeytin ağacına dar gelir.
Sadece suda çözünür formda elementlerin kimyasal analizini sunan sıradan toprak analizleri, bu konuda hiçbir anlamlı ipucu sağlayamaz. Kimyasal değil, mikrobiyolojik analizler yapılması gerekir. Ne var ki bu analizler, örneklem alındıktan belki de günler sonra bakılan, ta kilometrelerce uzaktaki laboratuvarlarda olmaz, zira canlı yaşamın sınırlı ömrü hesaba katıldığında bu analizlerin taze taze, yani yerinde ve anında yapılması gerektiği açıktır. Bu nedenle gelecekte organik tarım seçeneği egemen olduğunda -veya temkinli bir ifadeyle, eğer inşallah olursa- göreceğimiz tipik tarım işletmesi veya çiftçi profili, kesinlikle mikroskop kullanabilen ve mikrobiyolojiden asgari düzeyde anlayan bir ziraatçi tiplemesi olacak demektir. Geleceğe dönük projeksiyonlar yapmaya meraklı stk’larımıza duyurulur.
Sonuç olarak, bu sayfaya kadar gerek biocharın üretiminde, gerek etkinleştirmesinde, gerekse toprağa uygulanmasında ne gibi etmenleri gözetmemiz gerektiğine dair birçok ipucu sıraladık. Bazı önemli noktaları ise defalarca döne döne tekrarladık. Ve şimdi, belirlediğimiz toprakta, belirlediğimiz bitkiyi en “verimli” ve -bundan daha önemlisi- en “sağlıklı” şekilde üretmek amacıyla yürüteceğimiz organik tarımsal faaliyetlerimiz çerçevesinde kompost uygulamalarımıza başlamak üzere kollarımızı sıvadık. Ama yetinmiyoruz ve bir tık daha etkin çözümlerin arayışındayız. Kompost uygulamalarımızı desteklemek üzere en uygun fiziksel özelliklerde ürettiğimiz biochar’ımızı en uygun mikro-organizmalarla aşılayıp gene en doğru karışım oranlarıyla toprağa uygulama aşamasına geldik. Nasıl uygulayacağız?
Eğer yeni dikim yapacaksak kolay.
Elbette öncelikle doğru aşılama yöntemini ve doğru toprak karışım oranını belirlememiz gerek; ki bunca sayfayı geride bıraktıktan sonra artık bu gibi temel noktaları belirtmemize bence gerek yok. Biochar karıştırdığımız toprağı doğru nem oranında hazırlayıp, kenarda hazır tutarak başlayalım.
Bana göre, bu noktada yapabileceğimiz en güzel iş, bu zengin mikrobiyolojiyi öncelikle fidefidan yetiştirme toprağı olarak değerlendirmektir. Böylece, doğduğu andan itibaren hızla serpilip gelişen bir bebek-herkül misali, hayata son derece güçlü bir başlangıç yapmalarını sağlayabiliriz. Bu bir kaynak kaybı olmayıp, tam aksine zaman kazanmaktır. Fideler dikim çukuruna indirilirken, kısacık hayatlarının akışında herhangi bir kırılma, bir kesinti yaşamaksızın, zaten içinde doğdukları ve alışık oldukları bu zengin toprağın içinde gireceklerdir.
Gerisi bilinen şeyler: dikim çukurları açılır ve dikim yapılır; tek yıllık sebze fideleri olsun, meyve ağaçları olsun fark etmez, her halukarda fideleri veya fidanları doğrudan dikim çukurlarına yerleştirmeden önce, gene biochar katkılı kompostlu toprağı dikim çukurlarına doldurup, ortasına da fideyi gerektiği gibi dikersek işimiz tamam. Burada benim gördüğüm ve Elaine hocanın da önemsediği ve vurguladığı konu, biochar sayesinde daha kolay başarım elde edeceğimiz dikim çukurunun derinliği konusu. Bitkinin toprak üstündeki verimliliği ve sağlığı ile toprak altındaki köklerinin derinliği arasındaki ilintiye dayanarak, özellikle fidan dikiminde, ama fideler için de yararlı bir yöntem olarak, dikim çukurunda küçük bir modifikasyonun yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Harcanacak kaynakları ve zamanı da düşünerek, yekpare kocaman bir dikim çukurunun biochar karışımlı toprak ile doldurulmasından ziyade, normal ölçülerdeki dikim çukurunun dibinden biraz daha derine inen ve az sayıda da olsa, ince de olsa, köklerin uzanabileceği dikey dillerin açılmasının ve biochar ile doldurulmasının anlamlı olacağını, zira dikim çukuru içindeki kök gelişimi belli bir safhaya geldiğinde, biochar ile desteklenmiş bu diller boyunca köklerin daha da derine inmesinin teşvik edilebileceğini düşünüyorum. Böylece az kaynakla daha derin bir kök yapısı elde edilerek, daha verimli sonuçlar elde edilebilir. Denemekte yarar olabilir. En doğru değerlendirmeyi bilim adamları yapacaktır.
Ama yeni dikim sözkonusu değil de, bir meyve bahçesi veya zeytinlik, fındıklık gibi halihazırda ekili bir alanımız varsa, nasıl yapacağız? Ağaç diplerini kazıp kova kova biochar atacak değiliz. Tipik kompost uygulamasındaki gibi malç yapmak iyi fikir midir? İçinde az miktarda biochar olan kompostu ağaçların çevresine sermek şeklinde klasik bir malç uygulaması elbette düşünülebilir. Elbette ki, sürekli nemini korursa sorun olmaz, bu şekilde uygulanan malçın yararı görülür, ama bir sakıncası şu ki, işler eğer ters giderse, bir nedenle bakımsız kalır da kurursa, o zaman eyvah. Toprağın üzerinde kupkuru kalmış biochar parçaları veya tozları hiçbir işe yaramadığı gibi, rüzgarla bile yerinden kolayca sökülebilir. Rüzgardan etkilenmese bile şiddetli yağmurdan da etkilenebilir, öyle ki, suyu emerek tekrar ağırlaşmak yerine hafif zerreciklerin suyun yüzeyinde birikerek akan suyla birlikte akıp gitmeleri daha olasıdır. Bu nedenle biochar uygulamasını yüzeyden yapmak yerine yüzeyin altında yapmak çok daha güvenilir bir yoldur. Meyve bahçelerinde uygulanan ve çok beğendiğim bir yöntem olan dikey malç, hem bu sorunu çözüyor hem de köklere haydin, kim tutar sizi diyor. Özetle şöyle: ağacın çevresinde uygun aralıklarla ve burgu ile ve tipik kök derinliği ne kadarsa en az o kadar derinlikte çok sayıda mini sondaj delikleri açıyorsunuz ve bu deliklere biochar katkılı kompost ile karışık toprak dolduruyorsunuz, ve sonucunda kök yapısı bu dikey malç delikleri boyunca coşuyor. Toprağın altında olduğundan, ne kuraklık halinde rüzgardan ne de aşırı yağmurdan etkilenmiyor; üstelik derinlerde çok daha nemli bir ortam olması nedeniyle, özellikle kök mantar hifleri sayesinde ekosistem canlı kalıyor, hem suya daha kolay erişebiliyor, hem de kriz döneminde bitkiye ihtiyacı olan nemi sağlamaya devam ediyor.
Görüldüğü gibi, kompost ile biochar kucaklaştığında, hiç de karmaşık olmayan ve son derece kolay uygulanan basit yöntemlerle toprakla buluşturuluyor ve bildiğimiz komposta göre daha da etkin bir şekilde organik tarım faaliyetlerinde daha da güzel sonuçlar vermek üzere hizmetimize koşuyor. Ama biochar, gerektiğinde daha da fazlasını yapabilecek bir araç. Yukarıda ekosistem mühendisliği konusuna değinilmişti ama bu bölümü kapatırken biraz daha yakından bakalım.
Verimsiz bir toprakta tarımsal faaliyete başlamak için en uygun yöntem belki de biochar ile toprağı da aşılamaktır, yani biochar bir ekosistem mühendisliği aracı gibi kullanılarak, bir başka topraktan alınan bir ekosistem örnekleminin toprağımıza transfer edilerek aşılanmasından bahsediyoruz. Bunu yaparken kendi toprağımız ve bitkimiz açısından en uygun mikro-organizmaların tespit edilmesi ve biochar destekli kompost aracılığıyla toprağımıza aktarılıp yeniden üretilmesinden bahsediyoruz. Bunun kolay yolu ise, seçilen ürünü başarıyla üreten verimli ve de toprağı sizin toprağınız ile benzer fiziksel özellikleri gösteren bir tarım işletmesi bulmak ve o işletmeden alınan toprak veya kompost örneği üzerindeki mikro-organizmaları kompost çayı yöntemiyle çoğaltarak öncelikle biochar’ı aşılamaktır. Aşılanan biochar daha sonra toprağınıza uygulandığında, verimli bir tarladaki başarılı bir ekosistemin yeni toprağa aktarılmasında bir aktarıcı araç işlevi görmüş olacaktır. Böylesi bir senaryoda kimyasalcı yaklaşımın sunduğu çözümde yer alacak envai çeşit kimyasallar, çuval çuval gübreler, gerekirse drenajlar, hafriyatlar ve sonuçta pahalı, külfetli ve sağlıksız bir projeden ziyade, özgün bir bitkinin belirli bir topraktaki özgün gereksinimleri çerçevesinde ele alınan ve biochar adeta bir taşıma aracı gibi kullanılarak toprağa ve bitkiye uygun bir ekosistem transferi, en kolay, en maliyetsiz ve de sağlıklı bir çözüm yolu olarak görülüyor.
Bu yöntemde çıkış noktası olarak kullanılan toprak örneğindeki mikrobiyolojik koloni, kompost çayı yöntemiyle çoğaltılarak ve çoğaltılan koloni ile biochar aşılanarak dikim çukurlarına aktarılır, yani sonuçta, örneklemde bulunan koloni ile toprak aşılanmış olur. Aşılamayı güçlendirmek amacıyla bir süreliğine uygun örtü bitkilerinden de yararlanılabilir.
Mevcut ekili alanlarda da, örneğin verim artırmak amacıyla biochar destekli kompost çözümleri mahiyetinde de bu tür koloni aktarımlarına başvurulabilir. Bahçenizdeki veya tarlanızdaki doğal toprak yapısında eksik olan biyoçeşitliliğin biochar yoluyla toprağa aşılanması, gerektiğinde başvurabileceğimiz ve “ekosistem transferi” veya “ekosistem mühendisliği” şeklinde adlandırabileceğimiz, değerli bir yöntem. Ama bunun her zaman çok başarılı olması garanti edilemez. Biochar yoluyla uygulanan böylesi bir ekosistem mühendisliği çerçevesinde toprağa aşılanan mikro-organizmaların zamanla toprağın yerel mikro-organizmalarının rekabeti karşısında yenilmeleri de söz konusu olabilir. Daha önce belirtildiği gibi, biochar ancak mevcut ekosistem ile uyum halindeyse ve katalizör etkisiyle mevcut ekosistemi destekleyip coşturması halinde başarılı bir uygulama olabilir. Mevcut ekosistemle çatışması halinde: ya baskın çıkacak ve kendi ekosistemini dayatarak yerel ekosistemde bir dönüşümü tetikleyecek, ya da yenilecek ve mevcut ekosistemin yerel mikro-organizmaları tarafından iç gözenekleri ve mikrotünelleri işgal edilerek, bir anlamda yerel mikro-organizmalar tarafından “yeniden aşılanmış” olacaktır; veya üçüncü şık, iki ekosistemin kaynaşmasıyla yeni bir denge durumu ve yeni bir ekosistemin doğuşu görülecek ki, bu süreci bitkinin yönetmesi halinde elbette herhangi bir sorundan söz edilemez.
Asla es geçemeyeceğimiz mikoriza kök mantarları konusundan, biochar’ın etkinleştirilmesi ve aşılanması bölümünde bahsetmiştik. Burada amaç elbette kök mantarların nihai durak olarak bitkinin kök dibine aşılanmasıdır; yoksa biochar’ın mikro tünellerinde çeşit olsun diye değil. Çünkü kök mantarları, kökdibinde sadece varlığıyla biyoçeşitliliğe katkı yapan sıradan mikro-organizmalar değil; çok değerli işlevler yüklenen, kökü sarıp sarmalayan ve toplam kök yapısını bitki kökünün birkaç katına kadar büyüten, adeta bitkinin bir organı gibi, adeta ikinci bir kök gibi davranan, çok önemli bir organizma. Bu bağlamda, biochar’ın mikoriza mantarıyla aşılanması ve sonra toprağa aktarılması işlemi, yani biochar kullanılarak mikoriza mantarıyla toprağın aşılanması işlemi de, ekosistem mühendisliği bağlamında ele alınabilir ve bana göre, hem toprak hem de bitki açısından en değerli aşılamadır.
Toprağı aşılamak deyince, biochar ile aşıladığımız toprağı beslemek de önemli. Bir başka ifadeyle, toprakta mevcut olan doğal bitki örtüsünün doğal yaşam döngüsü içinde veya tarımsal faaliyetler çerçevesinde yeraltındaki canlı yaşamın sürdürülebilmesi için, bitkilerin kökdibindeki ekosistemde yer alan mikro-organizmalara kök salgılarıyla gerekli enerji öğelerinin sunulması ve bu bağlamda biochar gözenekleri içinde toprağa giren mikro-organizmaların en temel yaşam destek imkanlarının da sürdürülebilir bir şekilde sağlanması önemli.
Batıda tarımsal araştırmalarıyla ünlü birtakım kuruluşların bu bağlamda örtü bitkilerinin önemini ısrarla vurguladıkları görülüyor. Bizde tukaka edilen, hatta bazı tarımsal kiralama sözleşmelerine “ara tarımı yasak” diyerek özel maddelerle engellenen örtü bitkileri uygulamasının toprağı besleyen, daha doğrusu toprağın içindeki mikro-yaşamı destekleyen çok değerli bir yöntem olarak, gelecekte bizde de kabul görmesini umalım.
» BioChar Ekonomisi ve 52 Farklı Kullanım Alanı
Paylaşın: